Tuvalet deyip geçmeyin! Tuvalet icat edilmeden önce milyonlarca insan hastalıklardan öldü. Mesela Ortaçağ Avrupa’sında tuvalet kültürü ortaya çıkmadan önce Vebadan 40 milyona yakın insan ölmüştür. Veba salgını o dönemlerde farelerden yayılmıştı. Aslında asıl veba mikrobunu taşıyan fareler değildi. Farelerin sırtında yaşayan pirelerdi.

Ortaçağ Avrupası hakkında eminiz ki bir çoklarınız bir şeyler duymuşsunuzdur. Ancak bizim anlatacaklarımız, sizin bildiklerinizden oldukça farklı, çünkü uzmanlık alanımız tesisat olduğu için Avrupa’da tuvalet kültürü hakkında bilgi vereceğiz. Ama burada yazdıklarımız sizi hayrete düşürebilir ve bir parça iğrenmenize neden olabilir. O zaman başlıyoruz.

Temizlikte aslında toplumların geleneklerinin bir parçasıdır. Tarih boyunca her toplumun temizlik anlayışı farklı olmuştur. Ancak ortaçağ Avrupa’sında kesinlikle temizlik kültürü diye bir şey yoktu. Daha doğrusu ortaçağ gelenekleri arasında temizlik denilen kavram bilinmiyordu. Ya da yanlış biliniyordu diyelim.

1300’lü yıllarda İngiltere ve Fransa’da tuvalet kavramı diye bir şey yokmuş. Büyük ya da küçük ihtiyaçlar genelde çanak şeklinde olan metal kaplara yapılıp, pencerelerden atılıyormuş. Bu durum bir süreden sonra öyle bir sorun haline gelmiş ki, mesela Fransa’da sokağa atılan pisliklerden sokaktan geçenler etkilenmesin diye “elindekine dikkat et!” diye bağıran kişiler görev yaparmış. Tabi ki bu durum en çok da geceleri yaşanırmış.

Osmanlı İmparatorluğunun ilk Paris elçisi olan Çelebi Mehmet hatıralarında Fransızların temizlik anlayışlarına yer veriyor. Çelebinin yazdıklarına göre Fransızlar su gibi parfüm kullanıyormuş. Çünkü tuvalet ve yıkanma kültürleri yokmuş. Öyle ki, parfüm ve dışarı ortamdaki dışkı kokuları bir araya geldiğinde, dayanılmaz bir koku ortama hakim oluyormuş.

Eminiz ki birçoğunuz “Tüy Dikmek” deyimini duymuşsunuzdur. Peki bu deyimin nereden geldiğini biliyor musunuz? Bu deyim ilk olarak Versay sarayından çıkmış. O dönemlerde sarayda uygulanan yöntemin adıymış aslında. Sarayda yaşayan asiller büyük ihtiyaçlarını gideriyorlarmış ve uşaklar büyük ihtiyaçların üzerine kaz tüyü dikiyormuş. Büyük pislikler çanakta kuruması için bekletiliyormuş. Pislikler kuruduktan sonra da tüyünden tutup pencereden fırlatıyorlarmış.

Saraylarda yapılan resmi görüşmelerde ise büyük ve küçük ihtiyaçlar, ağaç kenarlarında ya da süs bitkilerinin kenarlarında gideriliyormuş. Asillerin küçük su ihtiyaçlarının karşılanması için sarayda, ellerinde ördeklerle gezen uşaklar varmış.

Ortaçağın sonlarına doğru Avrupa’da çanakların mobilyalarla kapatılması yaygınlaştı. Yani ilk ilkel tuvalet icat edilmiş oldu. Tabi ki Avrupa’da daha yeni bulunuyordu diyelim. Çünkü Antik Roma döneminde daha gelişmiş tuvalet örneklerine rastlıyoruz.

Avrupa’ya yeni çağın gelmesi ile birlikte ilk modern tuvaletlerin temelleri de atılmaya başlamıştı. 1500’lü yıllarda Sir John Harinton “Ajax” adını verdiği tuvaleti icat etti. Bu tuvaletin bir diğer ismi de o dönemlerde, “mis kokulu” idi. Sir John icadını anlatan “Metamorphosis of Ajax- Ajax’ın Başkaları” adlı bir de kitap yayınladı. Kitabın basılmasına izin verilmese de, kitap büyük bir başarı kazanmıştı.

Onsekizinci yüzyılın ortalarına doğru cinsiyet ayrımı olmayan tuvaletlerde büyük bir gelişme yaşandı. 1739’da Paris’te tuvaletler, içinde çanakların bulunduğu oturaklar şeklinde tasarlanmıştı ve üzerlerinde bayanlar ve erkekler yazıyordu. Ayrıca bu kutular kapalı bir kabin içine yerleştirilmişti. Uzunca bir süre bu kabinler hem Avrupa’da, hem de Amerika’da kullanıldı. Tabi ki evlerin dışında bir alana inşa ediliyordu. O dönemde tuvaletler ahşap tasarımlardan, pahalı mermerlere kadar birçok yapım alanı buldu. Bu durum ise kişilerin zenginliğinin simgesi haline geldi. Yani zengin olanların tuvaletleri mermer ve pahalı taşlardan, diğer insanların ise ahşaptan ve ucuz malzemelerden yapılıyordu.

1700’lü yıllara gelindiğinde Avrupa’da tuvalet gelişiminde adeta bir devrim yaşanmıştı. Çağdaş temizlik kurallarına göre yapılan ilk tuvalet, günümüzdeki klozetlere çok benziyordu. İlk klozet, Alexander Cummings tarafından icat edilmiş ve patenti alınmıştı. Daha sonra Cummings’in icadını Joseph Bramah geliştirdi ve günümüzdekine benzer bir hale getirdi. Cumming’in icadının en önemli parçası, S borusu idi. İlk defa oturaklı tuvaletlerde bu boru, pisliğin içeride birikmesini engelliyordu. Avrupa’da tuvalet alanında yaşanan bunca gelişmeye rağmen, büyük bir sorun çözülmemiş olarak duruyordu. Tuvalette biriken atıklar nereye gidecekti?

Aslında bu sorun, başka medeniyetler tarafından çoktan çözülmüştü. Ancak Avrupa tarafından bilinmiyordu ki, sonradan öğrenilecekti. Avrupa’daki doktorlar, o dönemde kullanılan lağım çukurlarının sağlıksız olduğunu söylüyorlar ve yeni bir kanalizasyon sisteminin yapılmasını savunuyorlardı. Çözümü de, diğer medeniyetlerde uygulanan kanal sistemlerinde görüyorlardı.

Çözüm başarılı bir şekilde uygulanarak, İngiltere ve Fransa genelinde, geniş kanalizasyon ağları oluşturulmaya başlandı. Bu gelişmelerden sonra, Avrupa genelindeki yüksek ölüm oranlarında da azalma meydana geldi. Dünyanın birçok medeniyetinde olduğu gibi ne yazık ki, kanalizasyon olanaklarından ilk önce zenginler yararlandı. Yoksul mahallelere çok sonraları kanalizasyon sistemleri yapılmıştır.

Bildiğiniz üzere iki tür tuvalet var. Alaturka ve Alafranga. Alafranganın nasıl icat edildiğini zaten anlattık. Ancak alaturka tuvalet nereden çıktı?

Yapılan kazılardan elde edilen verilere göre, tuvalet kültürü M.Ö 3000’li yıllarda ortaya çıkmış. Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Anadolu medeniyetlerinde bugünkü Alaturka tuvaletlere benzer yapılar kullanılıyormuş. Tuvaletler genelde toplu kullanım için yapılıyormuş ve hep dışarıda oluyormuş. Bizdeki Alaturka tabiri ise aslında Fransızların, Osmanlılara yakıştırdığı bir tabir. Anlamı Türk işi demek.

O dönemlerde Antik Roma’da ve diğer medeniyetlerde kullanılan tuvaletlerin gelişmişi, Osmanlı İmparatorluğunda kullanılmış. Bu yüzden Alaturka deyimi, günümüze kadar gelmiş. Hatta Avrupa’da tuvalet nedir bilinmezken, Osmanlı’da Tuvalet Vakfı adı verilen bir vakıf kurulmuş. Osmanlılar yalnızca tuvalet ve taharet kavramlarını geliştirmemişler. Her tuvaletten sonra ellerin temizlenmesi için özel kokular da icat etmişler. Tabi ki yalnızca ellerin temizlenmesi için değil. Tuvaletten sonra insanın üzerine sinen kokuları gidermek için öyle etkili parfümler ve buhurdanlıklar icat etmişler ki, bu kokuların ünü Avrupa’ya kadar yayılmış.

Gerçi parfümün icadı Fransızlara isnat edilir. Bir anlamda bu doğrudur. Çünkü Fransızlar tuvalet yaptıktan sonra su kullanmıyorlar, yani bir anlamda nasıl temizleneceklerini bilmiyorlardı. Kötü kokuyu bastırmak adına da parfüm denilen kokuyu icat ettiler. Yani Osmanlı ile Avrupa arasındaki temizlik kültürü farkı buradan geliyor. Birisi kokuyu bastırmak için, diğeri ise daha güzel kokmak için…

Günümüzde satılan parfümlerin üzerine dikkatli baktığınızda, bir yazı gözünüze çarpacaktır. “Ea Du Toilette” Anlamı ise tuvalet suyu demektir. Yani o dönemde büyük ya da küçük dışkı ihtiyacı giderildikten sonra kullanılan su. Aslında koku demek daha doğru olur.

Türkiye’de dahil olmak üzere birçok İslam ülkesinde Alaturka denilen tuvalet sistemi benimsendi. Tabi ki bu benimseme de Osmanlı kültürünün etkisi büyüktür. Diğer Avrupa ve batılı ülkeler ise oturaklı tuvalet sistemini kullanmaya devam ettiler. Yani klozet adı verilen tuvaletleri.

Ancak günümüzde klozetlerin hijyen olup olmadığı tartışılıyor. Ayrıca sağlık açısından da, bazı sorunlara neden olduğu bir takım bilim insanları tarafından dile getiriliyor. Yani batılılar da sonunda sanırız, alaturka tuvaletin sağlıklı olduğunu anlamışlar. Örnek vermek gerekirse, çömelerek ihtiyacın giderilmesi, kasların gerilmesini ve kaslara kan gitmesini sağlıyor. Böylece büyük ya da küçük ihtiyaç daha rahat yapılabiliyor.