Su tesisatının tarihçesi M.Ö 3000 yıllarında Harappalılar’ın inşa ettiği su tesisatı sistemi ile başlar. Harappa uygarlığı günümüzdeki Kuzeydoğu Afganistan’dan, Pakistan’a ve oradan da Hindistan’ın kuzeybatısına kadar uzanan bölgede yer alıyordu. İndus Vadisi Uyarlığı olarak da bilinirler. Bir süre sonra bu uygarlık göçlerle ve iklim değişikliği nedeniyle sona ermiştir. Ancak tarihte bizlere geliştirebileceğimiz su tesisatı mirasını bırakmışlar.

Harappa uygarlığı suyu temiz bir şekilde taşıyabilmek için kilden borular üretmişlerdi. Kil, doğada en çok bulunan malzemelerden birisidir. Ancak saf kili bulabilmek çok zordur. Genelde içerisinde bulunduğu toprakla birlikte işlenir. Uzun dayanım süresine sahip olması, sürdürülebilir olması, yeniden kullanılabilmesi ve çok iyi bir yalıtım malzemesi olması gibi nedenlerden dolayı, günümüzde de bazı su tesisatı borularında kullanılır.

Antik Dönemde Su Tesisatı Nasıldı?

Aslında İndus Vadisi uygarlığı ile başlayan antik dönem su tesisatı, Roma imparatorluğu ile devam eder. Roma medeniyetinde su tesisatı borular için kurşun madeninin kullanıldığını biliyoruz. Zaten Latince kökenli olan “Plumbum” İngilizce’ye de Plumbing yani boru olarak geçmiştir. Roma medeniyetinde kurşun aynı zamanda; drenaj boruları, hamamlara sağlanan sularda kullanılan borular ve yağmur sularının caddelerde toplanması için yapılan kanallar da kullanıldı.

Yalnızca bu kadar da değil. Antik Roma döneminde su kültürü, tüm dünyaya örnek teşkil edecek şekilde gelişmişti. Mesela bu dönemde, su kemerleri ve çatılardaki suyun uzaklaştırılması için sistemler oluşturuldu.

M.Ö. 1046-771 yıllarında ise Çin İmparatorluğunda su kuyuları açılmıştı. Su kuyularından temiz suyu taşımak için ise adeta sanat eseri olan kuyu tasarımları ortaya çıkarılmıştır. O dönemde Çinliler suyu bambu borular ile taşıyorlardı. Günümüzde de Asya ülkelerinde su taşıma için bambu borularının yaygın biçimde kullanıldığını görüyoruz. Tabi ki kırsal kesimlerde uygulanan bu yöntem, kalabalık nüfusa sahip olan şehirlerde uygulanmıyor.

Antik Yunanistan’da temiz su temini için farklı yöntemler kullanılıyordu. Çin uygarlığının aksine Yunanlılar temiz su temini için yağmursuları ve nehirlerden yararlanıyorlardı. Şiddetli yağmurların getirdiği temiz suyu, sonuna kadar değerlendirmek için geniş kanallar ve temiz suyu taşımak için ise kilden yaptıkları boruları kullanıyorlardı.

Mezopotamya uygarlığında da Antik Yunanistan’da olduğu gibi temiz suyu taşıyabilmek için kil borular kullanılmıştır. Özellikle Nippur ve Eshnunna uygarlıklarında kil boruların kullanıldığına rastlıyoruz. Daha sonra Hitit medeniyetinde de kil boruların kullanıldığına dair izleri bulunmuştur.

Tarih boyunca görüyoruz ki insanlık, temiz suyu kaynağından alıp kalabalık şehirlere dağıtmaya çalışmıştır. Bu çabasında da, su kanallarından su kemelerine, bambu borulardan kil borulara kadar çeşitli yöntemler icat etmiştir. Kurşun borular, tarihin erken dönemlerinde icat edilmiş olsalar da, suyu zehirlemesi ve insanların sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle birçok medeniyet tarafından terk edilmiştir.

Ortaçağda ise özellikle Londra ve Fransa’da ahşap borular kullanılmaya başladı. 16. Ve 17. Yüzyıllarda Londra gibi büyük bir şehirde kalabalık nüfusun temiz su ihtiyacını karşılayabilmek adına da ahşap borulardan yararlanılmıştır. Bu tür borularda yalıtımın sağlanması ve suyun sızmasını engellemek adına, hayvan yağları kullanılmıştır. Yani borular hayvan yağları ile kaplanmıştır. 1800’lü yıllarda da Montreal ve Boston gibi şehirlerde bu yöntem yaygın olarak kullanılmıştır. 20. Yüzyılın başlarında da Amerika’da aynı yöntem uygulanmıştır.

Osmanlı Döneminde Su Kanalı Sistemi

Osmanlı imparatorluğunda şüphesiz İstanbul’un önemi büyüktür. Roma imparatorluğuna bağlı iken II. Mehmet Han tarafından fethedilen İstanbul’da ilk su yapıları da Roma İmparatorluğu zamanında yapılmıştır. İmparator Hadriyen 117-138 yıllarında sur dışındaki temiz su kaynaklarından, Haliç’in kenarlarına kadar su yolu yaptırmıştır. Bu dönemde de İstanbul’da su kanalı yapımının olduğunu görüyoruz.

İmparator Valens zamanında İstanbul’da temiz su getirme faaliyetleri çoğalmıştır. 364-378 yıllarında bugünkü Halkalı semti civarından, Beyazıt semtine kadar su getirilmiştir. Su getirme işlemi, Mazul kemer adı verilen yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bu su kemerlerinin bir diğer adı da Bozdğan’dır. Valens zamanında ayrıca Belgrad Ormanlarına su bendi yaptırılmış ve Kağıthane deresinin suları, ızgara ve havuzlar yardımıyla sur içlerinde toplanmıştır.

İstanbul’un fethiyle birlikte nüfus artmış ve Roma zamanında yapılan su yapıları yetersiz kalmaya başlamıştır. Daha önce Valens tarafından yaptırılan su tesisleri yenilenmiş ve Turunç Su Yolları adı verilen bir sistem oluşturulmuştur. Osmanlının gelişme döneminde de su kanalı, sarnıçlar ve kemerlerin temiz su temini için benimsendiğini görüyoruz.

Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra da su tesisatı konusunda herhangi bir yenilik ortaya koyulmamıştır. Onun yerine var olsan su kanalları ve su sistemleri geliştirilmiş ve daha çok üzerlerine ilaveler yapılmıştır. Osmanlı döneminde su kanalı, su kaynaklarından getirilen temiz sularda en çok kullanılan sistem olmuştur.

Aynı zamanda kemeler de su getirme sistemleri olarak geniş bir kullanım alanı bulmuştur. 1563 yılında yapımı tamamlanan; uzun kemer, eğri kemer, güzelce kemer ve Mağlova kemeri uzun bir süre içme suyu ihtiyacını karşılamıştır. Ayrıca 4200 m3 hacme sahip su tesisleri de en kurak zamanlarda İstanbul gibi kalabalık bir şehri beslemeye yetmiştir.

1868 yılında yetersiz su ihtiyacının karşılanması adına Sultan Abdullaziz döneminde Fransız Dersaadet Anonim Su Şirketi ile anlaşılmış ve bir şirkete geniş imtiyazlar tanınmıştır. Terkos Şirketi olarak da adlandırılan bu şirket Terkos gölündeki suyu arıtıp İstanbul’un her yerine ulaştırmıştır. 1893 yılında Kadıköy Su Şirketi, Elmalı deresi üzerine 1. Elmalı Barajını inşa etmiştir.

Modern Zamanlarda Boru Türlerinin Gelişimi

1830’larda Avrupa’da ilk defa galvaniz borular içmesuyu hatlarında kullanıldı. Galvaniz borular çinko ve çelik madenlerinin bileşiminden elektroliz yoluyla elde edildi. 1960’lı yıllara kadar kullanılmaya devam edildi. Aslında o dönemde yaygın olarak kullanılan kurşun boruların yerini almıştı. Ancak içinde zamanla pas bulundurması ve temiz suyu sağlık açısından kirletmesi gibi nedenlerle kullanımı bir süre sonra sona ermiştir.

1970’li yıllarda sanayinin gelişmesi ile birlikte çelik su boruları, içme suyu temininde kullanılmaya başlandı. Çelik borular hala sanayi de kullanılsa da, pahalı olması, işçiliğinin zor olması gibi nedenlerden dolayı, konutlarda uygulanmasına son verildi. 1995 yılında ise konutlarda ve cadde sokak gibi alanlarda plastik borular kullanılmaya başlandı.

Plastik ilk olarak 1907 yılında bulundu. Belçika kökenli Amerikalı kimyager Leo Baekeland bakalit adı verilen bir reçine türünü icat etti. Bu yapay reçinenin bilimsel adı “fenol formaldehit polimer” olarak bilim literatüründeki yerini aldı. Daha sonra bu madde Yunancada Plastikos yani biçimlendirme kelimesine ithafla plastik adını aldı.

Yüksek dayanımlı plastik borular 1990’lı yıllarda ülkemizde, galvaniz ve çelik boruların yerini almaya başladı. Tabi ki içmesuyu hatlarında plastik boruların yaygın kullanımından bahsediyoruz.

PVC borulardan önce, Demir borular ve asbestli borular kullanılıyordu. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu borular zamanla içlerinde daha fazla yabancı madde tutması ve yüzeyindeki pasların su içine karışmasından dolayı fazla kullanım alanı bulamamıştır. Ayrıca asbest maddesinin kanserojen özellikler sergilediği ortaya çıkmıştır.

PVC borular ise daha dayanıklıdır ve iç yüzeylerinde pas oluşmaz. Bu yüzden 1995 yılından günümüze kadar yaygın bir şekilde içme suyu temininde kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir.

Whatsapp
Call Now Button